Ebû’l-Esved: «İlimden daha değerli bir şey olamaz; çünkü sultânlar insânlara hükm ederken, âlimler sultânlara da hâkimdir.» diyor.
İbn Abbâs (R.A.) : «Süleymân Aleyhisselâm mâl, ilim ve hükümdârlık arasında muhayyer iken ilm’i tercîh etti ve bu sayede dîğer ikisine de mâlik oldu.» buyuruyor.
İbn Mübârek’e sordular:
- Kâmil insânlar kimdir? İbn Mübârek:
- Alimlerdir, dedi. Yine sordular:
- Melikler kimlerdir? İbn Mübârek :
- Zâhidler [Dünyâyı terk edip Allah için çalışanlar]’dır, dedi. Alçak seviyeli insânlar kimlerdir? diye sorulunca İbn Mübârek:
- Dîn kisvesi altında dünyâ menfaati sağlıyanlardır,» diye cevâb vermiş ve âlimden başkasını kâmil insân saymamıştır. Çünkü İnsânın dîğer cânlı mahlûklardan ayrılığı, ilmi sâyesindedir. İnsân hangi hususiyetle diğerlerinden ayrılırsa, kemâli de o sâyededir. Şüphesiz, insânın dîğer mahlûkattan imtiyazlı olması, güç ve kuvvetiyle değildir! Çünkü deve kendisinden kuvvetlidir. Vücûd iriliğiyle de değildir. Çünkü fil insânların hepsinden büyüktür. Yiğitlikle de değil; zîra arslan herkesden yüreklidir. Çok yemesiyle de değil! Çünkü öküzün kamı daha büyüktür. Bunun gibi cinsî münâsebet bakımından da değil. Çünkü bu husûsta da, en küçük mahlûkattan olan serçe kuşu, insanlardan daha kudretlidir. Şu hâlde insân, ancak ilim için [Allah’ı bilmek için] yaratılmıştır.
Dîğer bâzıları: «Câhillerin kazançları ile âlimlerin zararlarının ne olduğunu bilemedim» demişlerdir. Hattâ bu husûsta Peygamber Efendimiz (S.A.) de şöyle buyuruyorlar:
«Kur’ân’ı okuyup anlıyan kimse buna karşılık başkasındaki varlığı daha üstün görürse; Allahu Teâlâ’nın büyüttüğünü küçültmüş olur.»
Feth-i Mûsıli: «Yemek içmekten kesilen hasta misâli, gibi, ilim ve hikmetten mahrûm kalb de ölüme mahkûmdur» diyor. Bu söz doğrudur; çünkü vücûdun gıdası yemek içmek olduğu gibi, kalbin gıdâsı da ilim ve hikmettir. Kalb de bunlarla yaşar, llimsiz kalb ölüme mahkûmdur. Fakat aşırı korku, yaranın acısını duyurmadığı gibi, aşırı dünyâ sevgisi de bu hissi ibtâl etmiştir, ölüm, dünyâ telâşesini kaldırınca, ayılan sarhoş veya korkuyu atan insânın sızılarını acı acı duyması gibi, bu hastalık da, bütün çıplaklığıyle ortaya çıkar, insân helâk olduğunu anlar, tahassür içinde kalır. Fakat ne fayda? Nitekim «İnsanlar uykudadır; ölünce uyanırlar» buyurulmuş, fakat bu son nedâmetin fayda vermiyeceği de anlatılmıştır. Perdenin aradan kaldırılacağı büyük günden Allah’a sığınırız.
Hasan-ı Basrî: «Alimlerin mürekkebi şehidlerin kaniyle tartılır ve ağır gelir.» demiştir.
İbn Mes’ud (R.A.) : «İlim yok olmadan okuyun; ilmin yokluğu, âlimlerin vefâtıyladır. Varlığım kudretinde olan Allahu Teâlâ’ya yemin ederim ki, Allah Uğrunda ölen hakikî şehidler, âlimlere verilen yüksek dereceleri görünce, âlim olmak için tekrâr dünyâya gelmeği arzû edeceklerdir. Doğrusu şu ki, kimse âlim olarak doğmamıştır. İlim, çalışıp öğrenmekle elde edilir» buyuruyor.
İbn Abbas (R.A.) : «Benim için gecenin, azıcık bir vaktini ilme ayırmak, bütün geceyi ibâdetle geçirmekten daha sevimlidir.» demiştir.
Hasan-ı Basri: «Allahu Teâlâ’nın,
«Ey Rabbimiz, bize dünyâda da hasene ver, âhirette de hasene ver.» (2 - Bakara : 201) âyet-i celîlesinde zikredilen dünyâdaki haseneden murâd, ilim ve ibâdet, âhiretteki hasene’den murâd da Cennettir» buyurmuştur.
Hakimin [olgun kişi] birisine: «Neyi sermâye edinelim?» diye sormuşlar. Cevâbında: «Gemi battığı zamân sizinle kalabilecek sermâyeyi seçin.» demiştir. Gemi’nin batması insânın ölümüyle te’vîl edildiğine göre, kendisiyle kalacak sermâyesinin de, ilim olduğu anlaşılır.
Diğer bâzıları: «Hikmete uyan kimseye insânlar uyar ve onu öncü kabûl ederler. Hikmet sâhibleri, dâimâ tâzim ve hürmet görür.» demişlerdir.
İmâm Şâfiî: (Allah ona rahmet etsin) şöyle buyurmuştur: «İlmin husûsiyetindendir ki, az da olsa ondan payı olan sevinir, olmıyanlar da dâimâ mahzûn kalır.»
Hazret-i Ömer (R.A.) : « Ey insânlar! İlim öğrenin, Allahu Teâlâ hüsn-i niyyetle okuyanlara yücelik hil’ati giydirir. Hatâları varsa, bu hil’atı geri'almamak için, kendisine üç defa hitâb eder. Bu hatâlar ölünceye kadar devâm etse de, yine böyle olur.» demiştir.
Ahnef (Allah rahmet etsin): «Âlimler efendi olmaya lâyık kimselerdir. İlimsiz ululuğun sonu zillettir.» demiştir.
Sâlim b. Cad: «Ben köle idim. Beni üçyüz dirheme satın alan bir zât âzâd edince, kendime iş aradım ve okumağı tercih ettim. İlim sâyesindedir ki, aradan çok zamân geçmeden, beni ziyârete gelen pâdişâhı kabûl etmedim.» demiştir.
Zubeyr b. Ebûbekir: «Babam Irak’da bana yazdığı bir mektûbda şöyle diyordu: Oku. Çünkü ilim, fakirliğinde servet, zenginliğinde ziynettir» demiştir.
Hz. Lokman da, oğluna aynı tavsiyelerde bulunmuş ve demiştir ki: «Oğlum! Alimler meclisine devâm et. Bahar yağmuru ile yeri yeşillendiren Allah, hikmet nûru ile de, mü'minlerin kalbini aydınlatır.»
Diğer bâzıları: «Âlimin ölümüne, denizde balıklar ve havada kuşlara varıncaya kadar her şey ağlar. Dâimâ sîması canlandırılır ve hâtıraları anılır» demişlerdir.
Zuhrî: «İlim lâfzı müzekkerdir. Onu hakîkî yiğitler sever» demiştir.
Kaynak: İhya-i Ulûm'id-Din (İslâmi İlimlerin Canlandirilmasi), İmam Gazâli, Çeviren: Ahmed Serdaroğlu, Bedir Yayınevi.
Teşekkür ederim çok faideli.
YanıtlaSil