Gavs-ı Bilvânisî’nin müridlerinden bir âlim şöyle anlatır:
“Bir gün Gavs hazretlerini ziyaret etmek üzere evimden dışarıya çıktım, kapıda yörede tanınan büyük bir âlimle karşılaştım. Benim ziyaretime gelmişti. Benim bir yere gideceğimi anlayan hoca,
- Nereye gidecektin, diye sordu. Ben,
- Gavs hazretlerinin ziyaretine gidecektim, mademki sen geldin vazgeçtim, dedim. Hoca,
- Hayır, sen yoluna devam et, dedi. Ben,
- O halde beraber gidelim, dedim.
Hoca, beni kırmadı, teklifimi kabul etti ve beraber yola koyulduk. Hoca bir ara,
- Senin şeyhin büyük bir velidir, fakat bir kusuru var, o da ehil olmayan cahillere vekâlet vermesidir, aslında vekâlet âlimlerin işidir, dedi. Ben,
- Büyüklerin bir bildiği vardır, onların işleri bir hikmete binaendir, dedim. Nihayet Gavs’ın bulunduğu yere gittik, ziyaret için müsaade istedik, izin verildi, içeriye girdik, kendisini ziyaret ettik. Gavs hazretleri bize sohbet etti, sohbet esnasında bir ara şöyle buyurdu:
- Vekâlet âlimlerin işidir, âlimlerin üstlenmesi gereken bir görevdir. Fakat âlimler bu işe yanaşmıyor, yanaşmadığı gibi bu işi üstlenenler hakkında ileri geri konuşuyorlar, yükseğe çıkıp onlara taş atıyorlar. Halbuki bu irşad görevi kıyamete kadar devam edecektir, âlimler kendi görevini üstlenmeyince, sâdât-ı kirâm bu işi cahillere yaptırıyor, dedi.
Bu sözleri duyan hoca, yaptıklarına ve söylediklerin pişman oldu, hemen Gavs hazretlerinin ellerine sarıldı, tarikat alarak tasavvufa girdi.”
(S.Mübarek Erol, B.Gönüllüleri Kitabı)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder