28 Temmuz 2015 Salı

Mümin ve kafirin ölümü

Sahabilerden biri anlatıyor: Bir gün Resûlullah [sallallahu aleyhi vesellem] ile birlikte ensardan bir adamın cenaze­sine katıldık. Sonra kabristana gittik. Henüz bir çukur kazılmamıştı. Allah Resûlü bir yere oturdu, biz de et­rafında halka kurup oturduk.
Sanki başımızın üzerine kuş konmuş gibi sessizce bekliyorduk. Resûl-i Ekrem’in [sallallahu aleyhi vesellem] elinde bir sopa vardı ve onunla yeri eşeliyordu. Sonra başım kaldırdı ve iki ya da üç kere,

Kabir azabından Allah’a sığının, buyurdu. Ardın­dan şöyle dedi:

- Mümin kul, dünyadan ayrılıp ahirete yönelme vakti geldiği zaman, yanına yüzleri bembeyaz, âdeta güneş gibi parlayan melekler gelir. Yanlarında cennetten getirdikleri kefenler ve cennet kokuları vardır. Bu melekler gözün alabildiği her yere otururlar. Sonrasın­da ölüm meleği gelir ve ölmek üzere olan mümin ku­lun baş ucuna oturur. Ona der ki:

- Ey mutmain olmuş, huzura kavuşmuş nefis! Rabb’inin rızasına ve mağfiretine kavuşmak için çık o bedenden.

Bunun üzerine ruh, su tulumundan damlayan su damlacığı misali bedenden çıkar. Sonra melekler bu ruhu alırlar. Göz açıp kapayıncaya kadar kısa bir za­man içerisinde cennet kefeni ile kefenleyip cennet kokularıyla Süslerler. Bundan sonra o kimseden yeryüzündeki en güzel kokulardan daha güzel kokular saçılmaya başlar.

Sonra melekler müminin ruhunu gökyüzüne doğru yükseltmeye başlarlar. Onları karşılayan her melek,

- Bu güzel ve temiz ruh kimin, diye sorar. Taşıyıcı melekler de, adamın güzel hallerini ve isimlerim zik­rederek,

- Bu falanın oğlu falancadır, derler.

Sonra onu dünya semasına çıkarırlar. Taşıyıcı me­lekler kapıların açılmasını ister; kapılar da onlara açılır. Karşdaşdan her melek onları en güzel şekliyle karşılar. Sonra, yaklaştıkları her tabakadan melekler onu kar­şılamaya devam eder. Bu durum yedinci kat semaya varıncaya kadar böyle sürer. Yedinci semaya vardıkla­rında Allah Teâlâ meleklerine,

- Onun defterine, “ılliyyîn cennetine gireceklerdendir” diye yazın, buyurur. Ardından,

- Onu tekrar yeryüzüne indirin. Nitekim ben onla­rı topraktan yarattım. Oraya döndüreceğim ve oradan çıkaracağım, buyurur.

Bundan sonra ölen müminin ruhu tekrar cesedine verilir. Akabinde iki melek gelir. Melekler sorar:

- Rabb’in kim? Mümin sorulara cevap vermeye başlar

- Rabbim Allah’tır.

- Dinin nedir?

- Dinim İslâm’dır.

- Size peygamber olarak gönderilen kişi hakkında ne dersin?

- O Allah’ın resûlüdür.

- Bu konudaki bilgin ne kadar?

Allah’ın kitabını okudum. Ona iman ettim. Pey­gamberini tasdik ettim.

Sonra bir ses duyulur:

- Kulum doğru söyledi. Ona, cennet yataklarından yataklar serin; cennet elbiselerinden giydirin. Onun kabrinden cennete doğru açılan bir kapı açın ki oranın güzel kokuları kuluma gelsin!

Sonra onun kabri göz alabildiğine genişletilir. Ar­dından güzel yüzlü güzel kokulu bir adam çıkagelir.

- Seni sevindirecek bir müjde vereyim; bu gün sana vaat olunan gündür, der.

Mümin kul sorar:

- Sen kimsin? O,

- Ben senin salih amellerinim, der.

Bundan soma mümin kul,

- Ey Rabbim! Bir an evvel kıyameti kopar da aileme ve cennetteki hizmetçilerime kavuşayım, diye dua eder.

Resûlullah [sallallahu aleyhi vesellem] şöyle devam ediyor:

İnanmayan, kâfir kişinin dünyadan ayrılma vakti geldiğinde, gökyüzünden yüzleri simsiyah melekler gelir. Yanlarında çul-çaput getirmişlerdir. Melekler göz alabil­diği her yere otururlar. Onlardan sonra ölüm meleği ge­lir ve ölmek üzere olan kişinin baş ucuna oturur. Ona,

- Ey pis ruh! Rabb’inin gazabına ve öfkesine uğramak üzere çık o bedenden, der. Adam bu sözleri duyar duymaz, âdeta bütün uzuvları birbirinden ayrılır.

Sonra ölüm meleği bu adamın ruhunu, ıslak yün yumağının içine sokulmuş demir dikenli bir şişi çeker gibi bedeninden ayırır. Adamın ruhu çıkarken bütün damarları ve sinirleri parça parça olur.

Daha sonra melekler hiç bekletmeden bu ruhu alırlar ve çul parçasına sararlar. Onun ruhundan, bir leş parçasından çıkan kokular gibi pis kokular gelmeye başlar. Bu arada melekler adamın ruhunu gökyüzüne yükseltirler. Onlarla karşılaşan her melek,

- Bu habis ruh da kimin, diye sorar. Melekler onun en çirkin hallerinden bahsederek,

- Falan oğlu falan, derler.

Dünya semasına varıncaya kadar karşdaştıkları her melek aynı soruyu sorar ve aynı şekilde mukabele eder. Dünya semasına vardıklarında kapdann açılmasını isterler, fakat kapılar açılmaz.

Resûlullah [sallallahu aleyhi vesellem] daha sonra şu âyet-i kerimeyi okudu:

إِنَّ الَّذِينَ كَذَّبُوا بِآيَاتِنَا وَاسْتَكْبَرُوا عَنْهَا لَا تُفَتَّحُ لَهُمْ أَبْوَابُ السَّمَاءِ وَلَا يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ حَتَّى يَلِجَ الْجَمَلُ فِي سَمِّ الْخِيَاطِ وَكَذَلِكَ نَجْزِي الْمُجْرِمِينَ

"Bizim âyetlerimizi yalanlayıp da onlara karşı kibir­lenmek isteyenler var ya, işte onlara gök kapılan açılma­yacak ve onlar, deve iğne deliğine girinceye kadar cennete giremeyeceklerdir" (Araf 7/40).

Sonra Allah [celle celaluhu] meleklerine,

- Bu adamın defterine, “Cehenneme (siccîn) gire­ceklerden” diye yazın, buyurur. Ardından onun ruhu fırlatılarak cesedine iade edilir.

Resûlullah [sallallahu aleyhi vesellem] akabinde şu âyet-i kerimeyi okudu:

وَمَنْ يُشْرِكْ بِاللَّهِ فَكَأَنَّمَا خَرَّ مِنْ السَّمَاءِ فَتَخْطَفُهُ الطَّيْرُ أَوْ تَهْوِي بِهِ الرِّيحُ فِي مَكَانٍ سَحِيقٍ

"Kim Allah’a ortak koşarsa sanki o, gökten düşüp parça­lanmış da kendisini kuşlar kapmış yahut rüzgâr onu uzak bir yere sürüklemiş (bir nesne) gibidir“ (.Hac 22/31).

Yani, onun ruhu fırlatıp atılmak suretiyle cesedine iade edilir. Peşinden iki melek gelir ve yanına otururlar. Melekler sorar, o cevaplar:

- Rabb’in kim?

- Neee!. Bilmiyorum.

- Dinin nedir?

- Neee!... Bilmiyorum.

- Size peygamber olarak gönderilen kişi hakkında ne denin?

- Ne? Onu tanımıyorum ki, der.

Sonra Allah Teâlâ seslenir:

- Kulum doğruları söylemedi. Onun için cehennem döşeklerinden bir döşek serin. Ateşten gömlek giydirin. Sonra kabrinden cehenneme doğru açılan bir kapı açın ki oranın kavurucu ateşini ve zehirli havasını te­neffüs etsin.

Ardından kabir ona o kadar daraltılır ki bütün ke­mikleri birbirine geçer. Sonra çirkin yüzlü, pis elbiseli, kötü kokulu bir adam çıkagelir. Ona,

- Seni kötü şeylerle müjdelemeye geldim. İşte bu gün, sana vaat olunan gündür, der. O,

- Peki, sen kimsin, diye sorar.

- Ben senin kötü amellerinim, diye karşılık verir. Bunun üzerine o,

- Ey Rabbim! Ne olur kıyameti koparma! Ne olur kıyameti koparma, diye yalvarmaya başlar.[1]

[1] Ebü Davud, Sünnet, 27; Ahroed b. Hanbel, el-Mümed, 4/287-288; Hâkim, •l-Müsttdrık, 1/37-40, Tayâlisi, Müsncd, nr. 753; Heyscmi, Mtcmauz-Zevİid, 3/52; lbn Ebü Şeybe, cl-Mıısanncf, 3/380.

Son Nefeste İman, Hüseyin Okur, Hacegan Yayınları.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder