8 Ağustos 2015 Cumartesi

Hac İbadetinin Edepleri

Her ibadetin maddî, manevî faziletleri ve hükümleri olduğu gibi mesuliyetleri de vardır. Her ilâhi emrin bir yükümlülüğü vardır.
Nice faziletler, şartlarına uymakla elde edilebilir. Her ibadet, edepleri içinde yapılırsa kişiye olgunluk kazandırır.

Allahu Azimüşşan Hazretleri, hac ibadetinde kötü söz söylemeyi ve münakaşa etmeyi yasaklamış, hac ibadetine günah karıştırmamayı emretmiştir.(Bakara, 197)

Bunları yapmak gerçekten çok zordur. Ama karşılığında da anadan doğmuş gibi günahsız olmak vardır. Hacca giden kimse, günah işlemeden memleketine dönerse, gönlünü ve cesedini temiz tutabilirse -ki onun için ihram beyazdır- günahların ağırlığından kurtulur, üzerinden gaflet yükünü atar. Şevk ve muhabbet elde eder.

Her çeşit lüzumsuz ve çirkin konuşmalar (Füsûk), kadınlarla şakalaşmak ve şehevî sözler (Rafes), hacı adayına zarar verir. İhrama giren kişi, eşiyle cinsel ilişkiye de giremez, haramdır.

Bu yüzden ihramlı iken, eşlerin birbirine şehvet tahrik eden sözler söylemesi de yasaktır. Bu tür yasaklara rafes denir. Namazda iken bunlar nasıl yasaksa hac esnasında da yasaktır.

“Harama yol açan her şey haramdır” kaidesiyle, hacta, kadınlarla erkeklerin ayrı yerlerde kalmaları daha itiyatlıdır.

Hac ibadeti esnasında insanı, Allahu Teâla’dan uzaklaştıran her şeye fısk (Füsûk) denir. Politik konuşmalar, gıybet etmek, boş sözler gibi...

Cidal ise güzel ahlaka yakışmayan tavır ve hareketlere denir. Kaşını çatmak, alay etmek, birine kendi isminden başka isim takarak çağırmak, husumete sebep olacak tavırlar gibi...

Büyük müctehit imamlardan Süfyan es-Sevrî Hazretleri, çirkin ve kaba sözler konuşarak ağız taşkınlığı yapanların haccının fasit olacağını söylemiştir.

Son devrin din alimlerinden merhum Gönenli Mehmet Efendi Hazretleri de (k.s) hacca giden bir müridine şunları tavsiye etmiştir:

“Sen hacca giderken, güzel hac yapacağım, diye gitme. Senin gücün fısk, rafes ve cidalden kurtulmaya yetmez. Ümmet-i Muhammed’e iyilik yapmaya, dertlilerine derman olmaya, borçlulara yardım etmeye, sıkıntıda olanın sıkıntısını gidermeye, kayıpları bulmaya, geçimsizlere nasihat etmeye, hac ibadetini nasıl yapacağını bilmeyenlere haccı öğretmek, bu hususta hizmetler görebilmek, niyetiyle gidersen ümmet-i Muhammede olan şefkatinden dolayı Allah senin haccını kabul eder, inşaallah.”

Zira hac ibadeti, insanın gönlündeki güzelliği yansıtır. Onun için hac sırasında arkadaşlarınızla münakaşa etmeyin, tartışmayın. Yanlış söylüyorlarsa işi inada dökmeyin; onlara yumuşaklıkla konuyu izah edin. Kaba sözler sarfederek gönülleri yıkmayın.

İbrahim Aleyhisselam, oğlu İsmail ile Beyt’i yeniden inşa ettiğinde, Cebrail Aleyhisselam, haccın menasıkini İbrahim Aleyhisselam’a tarif etmişti.

Daha sonra Allahu Teâla, İbrahim Aleyhisselam’a insanları hacca çağırmasını emretmişti. İbrahim Aleyhisselam da:

- Ya Rabbi! Ben sesimi insanlara nasıl ulaştırabilirim? Deyince, Allahu Teâla:

- Ey Halil, davet senden, tebliğ benden, buyurmuştu.

Bunun üzerine İbrahim Aleyhisselam bir taşın üzerine çıkmış, davetini yapmıştı. Öyle bir safiyetle ve içtenlikle insanları hacca davet etti ki, taş ayaklarının altında adeta eridi ve ayaklarının izleri taşa geçti. Böylece o taş Makam-ı İbrahim oldu.

İbrahim Aleyhisselam’ın sesi, ruhlar âleminde âlem-i berzaha kadar ulaştı. Ondaki ilâhi aşk, cevher-i Rabbânî ve Rahmani nur, taşı eritmişti.

Makam-ı İbrahim, işte bu yüzden, el sürme yeri değil, gönül sürme, uyanma yeridir. Orada şöyle dua etmelidir:

“Ya Rabbi, meleklere Beytullah’ı yaptırdın. Âdem Aleyhisselam, İbrahim ve İsmail’e (a.s.) de, insanları bu mukaddes yere davet ettirdin. Ben de bu davete bütün ruhumla:

‘Emret, ey Rabbim!’ dedim.

İşte vücudum! Nice cefalar çekerek huzuruna geldim. Ya Rabbi, emrine uydum.”

Zünnûn-ı Mısrî Hazretleri (k.s) anlatıyor. “Bir genç gördüm, tavaf edip bekliyordu. Ne beklediğini sordum:

-Beratımı (kabul belgesi) bekliyorum, dedi. Nasıl olacağını sordum:

-Bekle ve gör, dedi.

Bekledim. Semadan nurânî yeşil bir kağıt indi, gencin eteğine düşüverdi. Genç o kağıdı okudu ve tebessüm etti. Bana:

-Haccımın kabul olunduğunun beratını aldım, artık memleketime dönebilirim, dedi.

(Hac ve Umrenin Fazileti, Mehmet Ildırar, Semerkand Yayınları.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder