Hacı Bayram-ı Veli hazretlerinin müridlerinden Yazıcıoğlu
Mehmed Efendi ile kardeşi Ahmed Bican Efendi’nin başından şöyle bir olay geçer.
İki kardeşten biri olan Ahmed Bîcan Efendi, bir gün camide
vaaz etmekte iken ağabeyi Mehmed Yazıcı Efendi camiden içeriye girer. Ve küçük
kardeşinin sohbetini dinlemeye başlar. Kardeşi ağabeyinin camiye geldiğinin
farkındadır.
Fakat bir süre sonra ağabeyinin camiden gülerek çıktığını görür.
Kürsüde nasihat eden Ahmed Bîcan Efendi ağabeyinin bu halinden bir şey anlamaz.
Ve akşam eve geldiği zaman durumu annesine anlatıp ağabeyinin neden böyle
yaptığını öğrenmesini ister. Annesi, büyük oğlu Mehmed Efendi eve geldiği
zaman,
“Oğlum, kardeşin camiden niçin gülerek çıktığını soruyor. Bir
hata mı işledim diyor. Kardeşinin sohbetinden niçin gülerek çıktın?" diye
sorduğunda, oğlu Mehmed Efendi,
“Anneciğim, ben kardeşimin vaazına gülmedim. Ben bir
insanoğlunun sohbetine ne
kadar melâike gelmiş, oturacak yer bulamamışlar da birbirlerinin üzerine oturmuşlar. Onların hali çok hoşuma gitti de ona tebessüm ettim. Ben de melâikeden camide oturacak yer kalmadığı için çıkıp gittim” diye cevap verir.
kadar melâike gelmiş, oturacak yer bulamamışlar da birbirlerinin üzerine oturmuşlar. Onların hali çok hoşuma gitti de ona tebessüm ettim. Ben de melâikeden camide oturacak yer kalmadığı için çıkıp gittim” diye cevap verir.
Annesi ağabeyinin bu sözlerini anlattığında Ahmed Bîcan
Efendi çok üzülür ve annesine,
“Anneciğim, ben kardeşimin melekleri görme derecesine niye
erişemedim? Bunu ondan bir sorar mısınız?" deyince, Annesi bunu
büyük oğluna sorar. Mehmet Efendi,
"Anneciğim, senin bu noksanlığı kendinde araman lazım.
Sen benden daha iyi bilirsin” diye cevap verir.
O vakit düşünme sırası anneye gelir. Anneleri uzun süre
tefekküre daldıktan sonra bunun sebebini şöyle açıklar:

(Evliyanın Dilinden Abdest ve Guslün Hikmetleri, A. Suat Demirtaş, Semerkand Yayınları)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder