12 Şubat 2021 Cuma

Rızık Meşgalesi

 Ey saâdet yolcusu! İbâdete mâni olan bu dört sebebi bertaraf etmek sûretiyle geçiti geçmelisin, yoksa, ibâdet etmek şurada dursun, onu aklından bile geçiremezsin. Çünkü bu dört şey'in her biri karşına birer meşguliyet çıkarır. İçlerinden, bertaraf edilmesi en zor ola rızk, yâni geçim derdidir. Gerçekten geçim derdi avam tabakası için büyük bir gâiledir. Onları ızdıraba sokar. Gönüllerini meşgul eder, kederlerini artırır, darlığa düşürür.

Günahlarının artmasına, Allah yolundan sapmalarına, dünyaya ve maddeye tapmalarına sebep olur. Böylece ömürleri gaflet, dalâlet, zulmet, kasvet, mihnet ve zillet içinde geçer. Kıyâmet günü için hiç bir şey hazırlamamış yâni iflâs etmiş olarak hesâba çekilirler. Allah'ın merhameti yetişmezse halleri fecidir.

Düşün, ey saâdet yolcusu, maişet hususunda Allah neler buyurdu. Kulunun rızkını tekeffül ettiğini müteaddid âyetlerle beyân etti. Peygamberler, âlimler halka va'zlar vererek, kitaplar yazarak doğru yolu açıkladılar, misâller verdiler. Böyle olduğu halde onlar hidâyete eremediler. Allah'ın te'minâtı onları tatmin etmedi. Bil'akis gittikçe kabaran bir hırsla gece-gündüz maişet derdine düştüler. Bir def'acık gönül huzûruyla Allah'a secde etmeye yanaşmadılar. Bunun sebebi, Allah’ın kitâbı ve mahlûkatı üzerinde derin düşünmemeleri; peygamberlerin hadîslerini, âlimlerin sözlerini bir kenara itmeleridir. Buna, şeytan vesveseleri, cahillerin düşüncesizlikleri ve gâfillerin aldatmacala da katılırsa kişi iyice şeytanın eline düşer. Rızk konusundaki îtimadsızlığı iyice artar.

Halbuki basiretli ve çalışkan kişiler her şeyden önce kalblerini Allah'a bağlarlar. Onlar için sebepler her şey değildir. Allahın takdiri olmadıkça sebepler bir şeye ulaşmağa kâfi gelmez. Allah'ın te'minâtı onları tatmin eder.

Maişet hususunda onun öğütlediği şekilde hareket ederler. Şeytanın vesveselerine, halkın ve nefsin yersiz ve yanlış kışkırtmalarına iltifat etmezler. Eğer şeytan veya nefs, veyahut avamdan birisi bu mevzuda kendilerine kuruntu vermek isterlerse, derhal müdafaaya geçerler ,şeyta kaçırır, nefslerini itâate getirirler. Nitekim rivâyete göre, İhrahim Edhem bir ara hacc etmeğe niyyetlenir. Yola çıkarken azık almamıştır. Şeytan karşısına çıkarak, (koca çölü azıksız nasıl geçeceksin? Yana bir şeyler al.) der. Bunun üzerine o da azık almamaya ve her bir mil yürüyüşünde bin rek'at namaz kılmağa karar verir ve öyle yapar. Böylece çölü on iki senede geçer. O sıra bâzı senelerde hacca giden Hârûn Reşid onu namaz kılarken görür, sorar:

- Kendini nasıl buluyorsun ?

İbrahim Edhem şu cevabı verir :

— Dînimizden kestik dünyamıza yamadık. Fakat ne dînimiz kaldı, ne de yamadığımız dünya. Allah'a itâat ederek âhireti için dünyasını târu-mâr edene ne mutlu.

Gene sâlihlerden birisi bir gün sahrada yolculuğa çıkar. Bu arada şeytan karşısına dikilerek, sahrada ne insan, ne de yiyecek bulunduğunu, azıksız yola çıkmamasını söyler. O zat da şeytana muhâlefet ederek azık almamağa, hattâ yoldan gitmeyip tenhalardan gitmeye ve ağzına yağ ve bal konulmadıkça bir şey yememeğe karar verir. Sonra bu kararı tatbik etmek üzere yola çıkar. Hâdisenin buradan ötesini kendisi şöyle anlatır:

— Sapa yerlerden yürüyerek bir müddet yol aldıktan sonra yolunu şaşırmış bir kâfile ile karşılaştım. Onları görünce, beni görmesinler diye yere yattım. Fakat tam üzerime gelerek yanımda durdular. Bu sefer gözlerimi yumdum. Bana baktılar. (Bu, açlıktan bayılmış, biraz yağ ve bal getirin yedirelim, ayılır, kendine gelir.) dediler. Ben dişlerimi sıkıca yumdum. Fakat bıçakla dişlerimi açtılar. Tam bu sırada kendimi tutamıyarak güldüm. Bu sefer, (deli bu!) dediler. Ben (hayır) dedim, (Allah'a hamdederim.) Sonra şeytanla aramda geçeni anlattım. Hayret ettiler.

Büyüklerimizden başka biri de başından geçen bir hâdiseyi şöyle anlatır:

— Tahsil çağında iken yaptığım seyâhatlerden birinde bir kasabanın, evlere biraz uzak olan mescidinde gecelemeye karar vermiştim. Yamda yiyecek bir şey'im yoktu. Şeytan bana vesvese vererek, (burası halka uzak bir yer, şehrin ortasındaki yerlerden birine gidersen seni görürler ve yiyecek verirler.) dedi. Ben de şeytana muhâlefet ederek (hayır) dedim. (Burada kalacağım ve ancak ağzıma konmak şartıyle helva yiyeceğim!) Sonra yatsı namazı kıldım, kapıyı kapatıp yattım. Bir ara kapı çalındı, açtım. Elinde meş'ale ve yanında bir genç olduğu halde yaşlı bir kadın içeri girdi. Önüme bir tabak helva koyarak, (bunu oğluma yapmıştım. Lâf arasında — bu helvadan benimle bir yabancı yemezse de yemem — diye yemin etti, de tuttum buraya getirdim.)

Sonra bir oğluna, bir bana vererek doyasıya yedirdi. Daha sonra da çektiler gittiler. Ben de hayret içinde kapıyı kapatm.

İtikâdı tam müslümanların bu ve buna benzer halleri bize üç gerçeği gösterir:

1 — Allah bir rızkı kim için takdir ettiyse o, yalnız ona nasib olur. Başkasına gitmez.

2 — Rızk, maişet ve tevekkül gerçekten mühim bir mevzûdur. Şeytan çeşitli hile ve desiselerle kişinin karşısına çıkarak vesvese verebilir. Hattâ oldukça kemâle ermiş, dini bütün olanlar bile kolay kolay yakaları şeytanın vesvesesinden kurtaramazlar. Dâima onunla mücâdele ederler. Şeytan da onları doğru yoldan sapıtmak için hiç bir fırsatı kaçırmak istemez. Kanâatimce aklı olan bir kimse nefs ve şeytanla yetmiş yıl mücâdele etmiş olsa gene onların vereceği vesveseden emin olmaz. Çünkü bilir ki nefs ve şeytan bir anlık gafletten istifâde etmesini bilir, onu felâkete götürür. Basireti olanlar bunun üzerinde çok düşünsün.

3 — Gerçek ve ciddî bir çalışma ve mücâhede yapılmadan sonuç elde edilemez. Tan erenlerinin tek başarı sebebi ciddî çalışmadır. Onların varlığı da herkes gibi et, kemik ve kandan ibâret hattâ daha zayıf - nahif olduğu halde başarıya ulaşıyor, mânevî derecelere yükseliyorlar.

Onların bu başarısını, gerçek bir ilme sâhip olmalarında, hakikati arama gayretlerinde dînin esaslarına önem vermelerinde ve nihâyet ciddî çalışma ve mücâdelelerinde aramak gerekir.

Ey saâdet yolcusu. — Allah'ın merhameti üzerine olsun — benliğine bak! Allah'a îtimadsızlık hastalığı tedâvi et. Temenni ederim ki felâh bulursun.



Abidler Yolu, İmam-ı Gazali 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder