Zekât, veren kimsenin Allah katında O'na yakın olmasına sebep olduğu gibi müslümanlar nezdinde de itibarını artırır, şahsiyetini geliştirir. Nitekim âyet-i kerimelerde ancak hakiki manada iman eden kimselerin zekât vereceği bildirilmiştir.(45) Zekâtı yerine getirmek müminlerin sıfatıdır, peygamberlerin, Allah'ın veli kullarının ahlakıdır. Bu sıfata sahip olmak Allah Teâlâ, melekler, peygamberler ve müslümanlar katında büyük bir itibara sebeptir.
Diğer taraftan Hak Teâlâ kelâmında şöyle buyurmaktadır:
“Sevdiğiniz mallarınızdan Allah yolunda infak etmedikçe iyiliğe, fazilet" mertebesine ulaşamazsınız” (Âl-i İmrân 3/92).
Demek ki kul sevdiği mallardan infak etmedikçe, harcamadıkça iyilik mertebesine yükselememektedir. İşte zekât ve sadakalar, sevdiğimiz malların bir kısmını harcamamızı sağlayarak iyilik mertebesine yükselmemize sebep olmaktadır.
Zekât ve sadaka vererek insanlar arasında bu vasfa sahip olmak, veren kimsenin itibarını ve şerefini artırır, şahsiyetini geliştirir. Zira kulluk vazifesini yapmaya çalışan, nefsiyle mücadele edip cimrilik gibi hastalıktan kurtulmaya çalışan, Allah rızası için zekât ve sadakasını veren, hayırlı işlerde koşup insanlara şefkat ve merhamet eden, eli açık, cömert kimseleri herkes sever. Böyle kimselerin Allah katında ve toplumda ayrı bir yeri vardır. Bunun aksine cimri ve eli sıkı olan kimseleri kimse sevmez. Çünkü zekât veren kimse iyilik yapmak suretiyle hem iyi insan olma vasfına sahip olmakta hem de iyiliğin artmasına, gelişmesine vesile olmaktadır.
Mevlânâ Halid-i Bağdadi hazretlerinin pek çok kerameti, faziletli davranışları vardı. En büyük kerameti belki de şuydu:
Onun dergâhında olanlar, hizmetinde bulunanlar dünyevî yiyecek ve içeceklerden mahrum kalmazlardı. Onun verdiği sadakaların haddi hesabı olmazdı. Gizli ve açıktan verirdi. Binlerce insan onun dergâhına gelir ve memnun olarak geriye dönerdi.
Onun evi, dergâhı, mescidi insanlara her an açıktı. Canı isteyen gelir kalırdı. Gelenlerin gönlü hoş tutulurdu. Misafirlere ikram etmek onun âdetiydi. Onun huzuruna gelip de isteyenin boş döndüğü görülmemişti. O madde ve mana âleminin sultanıydı (Necmeddin b. Muhammed Nakşibendî, Altın Silsile, s. 330-331).
(45) Mâide 5/55; Lokman 30/4; Mü'minûn 23/4.
EVLİYANIN DİLİNDEN Zekatın Hikmetleri, A.Suat DEMİRTAŞ, Semerkand Yayınları.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder