15 Mart 2014 Cumartesi

Zekât Malı Bereketlendirir

Zekât, ilk bakışta malı azaltıyor görünse de aslında malın bereketlenmesine ve artmasına sebep olur. Ayrıca Allah Teâlâ'nın emrine uyarak gönül rahatlığı ile fakirlerin hakkı olan zekât ve sadakayı veren kimse, fakir kimsenin duasını da alarak malının bereketli olmasını sağlar.

Hak Teâlâ, zekât sebebiyle zekât veren kimseden zararı uzaklaştırır, faydalanma yollarını ona kolaylaştırarak malını çoğaltır, bereketlendirir.

Kul, Allah Teâlâ’nın ahirette mükafatını kat kat artırarak ondan daha iyisini vermek suretiyle verdiği malı ebedileştirmiş ve gerçek manada bereketlendirmiş olur. Üstelik kalkınmaya destek vererek malın ve iş sahalarının artarak daha çok kimsenin geçimini sağlamasına yardımcı olur.

Allah Teâlâ Kur'ân-ı Kerîm'de zekât ve sadakaların, Allah yolunda harcanan malların mükafatını kat kat artıracağını bildirmiştir. Bu âyet-i kerimelerden bazıları şunlardır:

‘Allah'ın rızasını arzulayarak verdiğiniz zekâtlar, O'nun nezdinde bereketlenir. İşte böyle yapanlar (sevaplarını ve mallarını) kat kat artıranlardır' (Rum 30/99).

Başka bir âyette şöyle buyurur:

يَمْحَقُ اللَّهُ الرِّبَا وَيُرْبِي الصَّدَقَاتِ وَاللَّهُ لَا يُحِبُّ كُلَّ كَفَّارٍ أَثِيمٍ

“Allah faizi tüketir (faiz karışan malın bereketini giderir), sadakaları ise bereketlendirir. Allah küfürde ve günahta ısrar eden hiç kimseyi sevmez" (Bakara 2/276).

‘Kimdir o yiğit ki Allah'a güzelce ödünç verir, Allah da onun verdiğinin mükâfatını kat kat artırır. Allah rızkı kısar da, bollaştırır da. Zaten hepiniz döndürülüp O'na götürüleceksiniz" (Bakara 2/245; bk. Hadid 57/11).

“Allah yolunda mallarını harcayanların örneği, yedi başak bitiren bir tane gibidir ki her başakta yüz 

tane vardır. Allah dilediğine kat kat fazlasını verir. Ulah'ın lütfü geniştir, O her şeyi bilir” (Bakara 2/201).

Latif ilmiyle her şeyi en iyi bilen Allah Teâlâ Kur'ân-ı Kerîm’de İktisadî hayatı felç eden, insanları sömüren, güçsüzleri ezen faizi, haksız yoldan kazanmayı yasaklamış ve alışverişi helâl kılmış, zekât, sadaka ve Allah yolunda yardım etmeyi emir ve tavsiye etmiştir.

Zikredilen âyet-i kerimelerin tefsirinde Allah Teâlâ'nın zekât ve sadakaları, Allah yolunda harcanan malları bereketlendireceği, nimetlerini, sevap ve mükâfatlarını kat kat artıracağı bildirilmiştir.
Halbuki insan faizin malı artırdığını, zekât ve sadakaların ise azalttığını düşünür. Görünürde her ne kadar öyle olsa da Allah katında ve hakikatte öyle değildir. Faizin, insanları sömürdüğü, ihtiyaç sahiplerini perişan ettiği, görünürde rakam olarak artsa da malın bereketini giderdiği, birçok felakete sebep olduğu âşikârdır. Üstelik faiz almaya devam edenler Kur’an’ın ifadesiyle âdeta Allah'a savaş açmış olmaktadır. Bununla birlikte faizin günahını artırarak manen iflasa sebep olduğu herkesçe malumdur ve tarih de buna şahittir.

Altın, zekât vermekle hiç eksilmez; fazlalaşır, artar!
Namaz da insanı kötülükten, fenalıktan, Çirkin ve iğrenç hareketlerden korur, kurtarır!

(Mevlanâ. Mesnevi. 6/591, b. 3573-3575).

Günümüzde uygulanan yerlerde faizin, İktisadî hayatı ve ekonomik dengeyi ne kadar bozduğu, insanları, cemiyetleri sömürdüğü, krizlere, felaketlere sebep olduğu ve insanları maddi ve manevi yönden helâk ettiği açıktır. Bunun aksine helâl yolla yapılan alışveriş, Allah yolunda verilen zekât ve sadakalar, malın bereketlenmesine, nimetin artmasına, Allah katında mükâfatın çoğalmasına sebep olmaktadır.

Bir müslümanın, kendisine farz olan zekâtı eda ettikten sonra, gece gündüz, az veya çok demeden nâfile olarak sadaka vermesi müstehaptır. Peygamber Efendimiz'in [sallallahu aleyhi vesellem] yaptığı ve âlimlerin tavsiye ettiği bir fiildir, ibadettir. Bilhassa mübarek receb, şaban, ramazan ayında ve bayram, aşura/muharrrem ayının onuncu günü, darlık ve kıtlık günlerinde verilmelidir.
Anlatıldığı gibi verildiği takdirde beden, mal, aile fertleri âfiyete kavuşur. Verilen sadakalar karşılığında dünyada süratli bir şekilde hemen yerine bir başkası ihsan edilir ve ahirette de bol bol mükâfat verilir (Abdülkadir-i Geylâni, Ğunyetût- Talibin, 1/22).

Ayrıca zekât veren kimse, eksilen malın yerine malını tekrar artırmak isteyecek ve böylece zekâtını verdikten sonra helâl yoldan kazanılan malın çoğalmasıyla kalkınmaya ve üretime katkı sağlayacaktır. Böylece mümin, görevini yerine getirmiş olmakla birlikte sosyal yönden de güçlenmeye, ticarette canlanmaya sebep olacaktır. Zaten İslâmiyet, mûslümanlara malının zekât ve hakkını verdikten sonra kalkınmayı, kazanıp muhtaç olanların ihtiyaçlarını karşılamalarını emir ve tavsiye etmektedir.

Zekâtı verilen mallar ister altın, gümüş ve para olsun isterse hayvanlar, ticarî eşyalar, ziraî mahsuller, bal ve diğer hayvanî mahsuller, madenler, deniz mahsulleri, akarlar ve zekât verilmesi gereken diğer mallar olsun kalkınma, bereket ve çoğalma bunların hepsi için geçerlidir. Kısaca zekât, her alanda artışa, bereketlenmeye, kalkınmaya ve verenlerin mükâfatlarının kat kat çoğalmasına sebeptir.
Nitekim Peygamber Efendimiz [sallallahu aleyhi vesellem] sadaka ve zekâtın malı eksiltmeyeceğini beyan etmişlerdir.(1) Başka hadis-i şeriflerinde ise infak etmenin infaka mazhar olmaya sebep olduğunu,(2) en temizinden verilen sadakayı Allah Teâlâ'nın alıp kabul edeceğini, bir hurma bile olsa Rahmân olan Allah'ın (kudret) elinde Uhud dağından daha büyük olacağını, aynen tayın ve deve yavrusunun büyütmesi gibi büyütüp bereketleneceğini haber vermiştir.(3) Ayrıca meleklerin, zekâtı veren kimseye arkasını getirmesi, malının artması ve bereketlenmesi için dua ettiğini, malı tutup cimrilik eden kimse için de malını telef et diye beddua ettiğini bildirmiştir.(4)

Öte yandan nefis ve şeytan, insanı fakirlikle korkutup zekât ve sadakaların verilmesiyle malının eksileceğini, fakirliğe sebep olacağını telkin eder ve böylece cimriliğe sevkeder. Allah Teâlâ müslümanları bu konuda uyarır ve şöyle buyurur:

“Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size cimriliği telkin eder. Allah ise size katından bir mağfiret ve bir lutuf vaat eder. Allah her şeyi ihata eden ve her şeyi bilendir” (Bakara 2/268).

Başka bir âyet-i kerimede şöyle buyrulur:

'Siz hayra ne harcarsanız, Allah onun yerine başkasını verir. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır" (Sebe' 34/39).

Bu âyet-i kerimelerde Cenâb-ı Hak, Müslümanların fakirlikten korkarak cimrilik etmemelerini, O'nun yolunda zekât ve sadakalarını verip infakta bulunmalarını, şeytanın vesveselerine aldanmadan vaat ettiği mağfiret ve lutfa güvenmeleri gerektiğini bildirmiştir. Demek ki Allah için yapılan zekât ve sadaka gibi harcamalar hiçbir şekilde boşa gitmiyor, fakirliğe sebep olmuyor bilakis berekete, Allah katında mağfiret ve lutfa, ihsana sebep oluyor.

Evliyanın büyüklerinden Abdülkadir-i Geylânî [kıiddise sırrıhû] anlatıyor:

‘Bir gün ihtiyaç sahibi biri, Abdullah b. Mübârek'ten [rahmetullahi aleyh] yiyecek ister. Hazretin yanında o sırada sadece on tane yumurta vardır, hizmetiyle meşgul olan kimseye yumurtaları dilenciye vermesini emreder. O da dokuz tanesini verir, bir tanesini bırakır. Akşam olunca kapısı çalınır, Abdullah b. Mübarek kapıyı açınca gelen kişi elindeki sepeti uzatır ve, Bunu lütfen kabul edin, der. Hazret sepeti alır, sepet yumurta doludur. Hazret yumurtaları sayar ve yumurtaların doksan tane olduğunu görünce hizmetçisine,

Dilenciye kaç tane vermiştin? Diğer yumurta nerede?

Dokuz tane verdim, orucumuzu açmak için birini bırakmıştım. Hazret,

Bizi on yumurta zarara uğrattın, der. [Nitekim âyet-i kerimede Hak Teâlâ, 'Kim Allah'a güzel bir işle gelirse, iyilik işlerse, ona on misli verilir'(Erim 6/160) buyurmuştur].

Evet, Allah'ın veli ve has kulları Rab'leri için yaptıkları alışverişlerinde böyleydirler. Onlar Kur’an ve Sünnette haber verilenlerin hepsine inanıyor, hepsini gönülden doğruluyorlardı. İleri atılmalarında, geri durmalarında, almalarında, vermelerinde Kur’an’a ters tek davranışları yoktu. Onlar Rab’leri ile alışveriş ettiler ve ticaretlerinde kazançlı çıktılar ve bu ticaretten asla vazgeçmediler.

Onlar Hakkın kapısının açık olduğunu görüp oradan içeri girdiler, başkalarının kapılarında bir an bile beklemediler. Başkaları ile ilişkilerinde hep Hakk'ı ölçü aldılar, başkalarını dikkate almadılar. O’nun sevdiklerini sevdiler, O'nun gazap ettiklerine de gazap ettiler. Onlar sürekli Rab'lerinin emirlerine uydular, hep Hakk'ın tarafını tuttular ve kınayanların kınamalarına aldırmadılar. Şer’î/ İslâmî hükümleri uygulamak ve yerine getirmek hususunda da kimseden korkmadılar (Abdülkadir-i Geylâni, el-Fethu'r-Rabbâni, s. 310-311).


(1) Müslim, Birr, 69.
(2) Müslim, Zekât, 36,37.
(3) Buhârî, Zekât: 6; Müslim, Zekât, 63;Tirmizî, Zekât, 28.
(4) Buhârî, Zekât- 27; Müslim. Zekât. 57.

EVLİYANIN DİLİNDEN Zekatın Hikmetleri, A.Suat DEMİRTAŞ, Semerkand Yayınları.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder