9 Mart 2014 Pazar

Zekât Canın ve Malın Sigortasıdır

Peygamber Efendimiz [sallallahu aleyhi vesellem] bir hadis-i şerifinde canımızı ve malımızı nasıl korumamız gerektiğini bizlere şu sözleriyle haber vermiştir:

“Mallarınızı zekâtla koruyun, hastalarınızı sadaka ile tedavi edin. Belaya,imtihana dua ile mukabelede bulunun.”(1)

Demek ki farz olan zekât vazifesini hakkıyla yerine getirdiğimizde mallarımızı tehlikelerden korumuş, Allah Teâlâ’nın himayesi altına girmiş oluyoruz; sadaka vermekle de hastalıklardan korunmuş ve onları bir nevi tedavi etmiş oluyoruz.

Hakkıyla verildiğinde muhtaçlara yeterli olacak olan zekât ve sadaka vazifesi yerine getirildiği takdirde, insanların ihtiyaçlarını karşılayamamaları sebebiyle birbirine kin gütmeleri, yanlış yola sapmaları, birbirini kırmaları, hırsızlık, cana kıyma gibi gayri meşru yola sapmaları önlenecek, toplumda güven ve huzur temin edilecektir. İnsanların canları ve malları bu şekilde de koruma altına alınacaktır.

Aksi takdirde bu durum günümüzde de şahit olduğumuz gibi zenginlerin zekât ve sadakalarını vermemeleri, bazı insanların yanlış yollara sapmalarına, cana ve mala zarar vermelerine sebep olacaktır. İşte İslâmiyet zekât ve sadaka gibi vazifelerle böyle durumların önüne geçmekte, güven ve adaleti sağlamayı hedeflemektedir.

Yine kul, zekât vermekle âzalarının ahirette azaptan kurtulmasına sebep olarak canını ebedi âlemde de bir nevi sigortaya almaktadır. Verdiği mallar ebedîleşmekte, hatta âlemlerin Rabb'i, daha iyisinin verileceğini müjdelemektedir. Yani verilen zekât ve sadaka ile sadece bu dünyada değil ahirette de canımız ve malımız ebedî koruma altına alınmaktadır.

‘Mal, sadakalar vermekle hiç eksilmez; hayırlarda bulunmak malı kaybolmaktan, zayi olmaktan korur!

Verdiğin zekât, kesene bekçilik yapar, onu korur! Kıldığın namaz da sana çobanlık eder; seni kötülüklerden, kurtlardan kurtarır!' (Mevlanâ. Mesnevi: 6/591, b. 3573-3575).

Hz. Mevlânâ [kuddise sırruhû]

Adî b. Hâtim [radıyallahu anh] anlatıyor:

Bir gün Resûlullah [sallallahu aleyhi vesellem] cehennemden bahsedince ciddi bir tavır takındı ve ondan Allah’a sığındı. Bu durum üç defa oldu. Sonra Allah resûlü şöyle buyurdu:

‘Yarım hurmayla bile olsa cehennem ateşinden korununuz, bunu da bulamazsanız güzel söz söyleyiniz" (Müslim, Zekât, 20; Ebû Davud, Zekât, 46).

Yurdumuzun güzide âlimlerinden Bedîüzzaman Said Nursi hazretleri de [rahmetullahi aleyh] zekâtın belaları defedip malın bereketlenmesine sebep olduğunu şu sözleriyle teyit ediyor:

“Zekât, her şahıs için berekete ve belaları defetmeye sebeptir. Zekâtı vermeyenin, herhalde elinden zekât kadar bir mal çıkacak; ya lüzumsuz yerlere verecektir ya bir musibet gelip alacaktır.”(2)
(1) Beyhaki, Şuabu’l-İman, 3/282-83, nr. 3557-3558; Taberani, el-Mucemu’l-Kebir, 10/128, nr. 10196;Ali el-Muttaki, Kenzü’l-ummal, nr. 15759-15760; Heysemi, Mecmau’z-Zevaid, 3/64, nr. 4336
(2) Bedîüzzaman Said Nursi, Mektubât, Yirmi İkinci Mektup, s. 251.


EVLİYANIN DİLİNDEN Zekatın Hikmetleri, A.Suat DEMİRTAŞ, Semerkand Yayınları.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder