5 Ocak 2017 Perşembe

Kolay Yoldan Rızık İsteyen Adam

Mevlâna Celaleddin-i Rumî Hazretleri Mesnevi’ de şöyle anlatır:1
“ Davud (a.s) zamanında biri vardı. Bu zat daima ‘Ey Rabbim!.. Bana hiç meşakkat çekmeden rızk vermeye sen güç yetirirsin, bana da kolay yoldan rızık ihsan eyle!” diye dua ederdi.


Âlim, cahil, yaşlı, genç kiminle oturup konuşsa bu duasını hep dile getirirdi. Halk, bu zatı böyle dua ettiğinden çok tamahkâr biri olarak tanırdı. O bu şekilde dua ettikçe, insanlar ona gülüşürdü.

Bir gün kuşluk vakti yine bu kişi, ağlayarak dua ederken ansızın bir öküz, boynuzu ile kapıyı kırarak evinden içeriye girdi. Ev sahibi yerinden fırladı, öküzün ayaklarını bağladı. ‘Bu kimin öküzü acaba?’ demeden, onu boğazladı. Öküzün sahibi durumu öğrenince, öküzünü kesen kişiyi buldu ve:

- Ey benim öküzümü kesen ahmak adam!..Zalim, benim hayvanımı niye kestin? dedi. Allah’tan zahmetsiz rızk bekleyen kişi olayı olduğu gibi anlattı:

- Ben yıllardır Allahu Teâla’ya dua ediyorum, hiç meşakkat çekmeden bana rızk göndermesini O’ndan talep ediyorum. Duam kabul oldu, rızkım ayağıma geldi. Sana ne oluyor? Bu benim rızkım!..dedi.

Öküzün sahibi sinirlendi, adamı yumruklamaya başladı. Epeyce hırpaladıktan sonra, onu çeke çeke Davud (a.s)’ın huzuruna götürdü ve ağır hakaretler ederek şöyle dedi:

-Haydi şimdi, peygamberin huzurunda hayvanımı niye kestiğini anlat.

Öküzü kesen gayet sakindi ve:
- Ben daima Allah’tan istedim. Yıllardır bu şekilde dua ettiğimi herkes biliyordu. Allah duamı kabul etti, ben ne yapayım. Bana niye kötü davranıyorsun. Rızkım helal yoldan önüme geldi, dedi.

Bu kez öküzün sahibi, oradaki insanlara yöneldi şöyle dedi:
- Ey ahali!.. Hele şu adama bakın! Duam kabul oldu diye, komşusunun öküzünü boğazlayan kişi neler söylüyor? Böyle bir şey doğru olsa herkes onun gibi dua ederdi. Eğer dua ile istekler gerçekleşseydi, kör dilenciler padişah olurdu!

Halk, öküz sahibinin sözlerini tasdik etti. Hayvanı boğazlayanın, bedelini ödemesi gerektiğini söylediler. Nihayet Davud (a.s) duruma el koydu. O hem zamanın peygamberi hem de hükümdarı idi. Davalıları dinlemeye başladı. Davud (a.s) öküzü kesene:

-Delilin var mı? Bu deliller ile bir hüküm veremem. Onu nasıl elde ettin ? Sana bağış olarak mı verildi, satın mı aldın, miras mı kaldı? Ekmeyince bitmez, çalışmayınca ele geçmez. Her ne olursa olsun, bir emek karşılığı olur. Aksi halde bu adamın hakkını vermen gerekir. Madem kestin, bedelini öde, helalleş... dedi.

Öküzü kesen kişi:
- Ey Allah’ın nebisi! Sen de mi böyle söylüyorsun? Bu zulüm değil mi? dedikten sonra:

- Ey Rabbim! Sen benim sırrımı biliyorsun. Bu zat senin peygamberin, kalbimi yakan hakikat ateşini şu peygamberinin kalbine göster ki, o da benim yalan söylemediğimi bilsin, benim senden başka delilim yoktur! diye yalvararak gözyaşı döktü.

Onun bu halinden Davud (a.s), bu işte bir hikmet olduğuna hüküm verdi; insanlara, ilâhi bir işaret alıncaya kadar sabretmeleri gerektiğini söyledi. Allah’ın nebisi o vakit halka:

- Ben sizin güneşi gördüğünüz gibi, ilâhi nurları görürüm. Halvet ve namaz sırasında nice gizli işler bana bildirilir. Kalbim hakikat nurlarına âşina olur. Hakka yönelişim, halka yol göstermek içindir, adaleti tesis etmek içindir. İki cihan bir olsa, ben Allah’u Teâla’nın emrine karşı gelemem, diyerek sohbet edince insanlar kendinden geçti ve:

- Ey Allah’ın nebisi! Elbette senin her yaptığında bir hikmet vardır. Senin hükmün bizim kabulümüzdür, dediler.

Bunun üzerine Davud (a.s) halvete girdi. O halvette iken kendisine Hakk Teâla tecelli etti. Suçlunun gerçekte kim olduğunu bildirdi.

Ertesi gün davalılar ve halk, Allah’ın nebisi Davud (a.s)’ın huzurunda toplandı. Davud (a.s) sığırın sahibine:

- Allah’u Teâla, senin nice günahlarını settar sıfatıyla gizledi. Sen bu davadan vazgeç, kötü sözler söyleme ve bu öküzü kesen adama da hakkını helal et, dedi. Sığır sahibi:

- Yazıklar olsun!.. Bu nasıl adalet, bu nasıl hüküm, bir peygamber böyle hüküm verir mi? diyerek Allah’ın nebisine karşı geldi. Onun hükmüne itaat etmedi. Ardından da:

“Ey İnsanlar! Adaletinin şöhreti bütün dünyayı sarmış olan bir peygamberin şu zulmüne bakın!” diyerek hezeyanlar savurmaya başladı. Bunun üzerine Davud (a.s):

- Ey İnatçı adam! Öküzü helal etmen gerektiği gibi, bütün mal varlığını da bu adama bağışla! Eğer söylediklerimi yerine getirmez isen büyük bir bela ile karşı karşıya geleceksin, dedi. Öküzün sahibi:

- Ey Allah’ın nebisi! Sen giderek zulmünü artırıyorsun, deyip başına toprak saçarak, elbiselerini parçalamaya başladı. [2]

Ama Davud (a.s)’ın karşısında duran bu insanın içinde öyle bir zulmet var ki, peygambere bile edepsizlik ederek onu tanımıyor, haddi aşıyor. Davud (a.s) o kişiye:

- Ey kör talihli insan! Zulmünü kapatmak için bağırıp duruyorsun. Malını verdiğin gibi, bütün hizmetçilerin de bu kişiye aittir, deyince, öküz sahibi bu kez Allah’ın nebisini taşlamaya başladı.

Derken yanında bazı kişiler de ona destek verdi, hükmünü kınamaya başladı:

- Bu nasıl peygamber! Adam öküzü kestiği gibi, hayvan sahibinin sahip olduğu her şeyi de ona verdiriyor! diyerek, peygambere olan edeplerinden taviz vermeye başladılar.

Üzerlerindeki hayanın nuru kalkmaya başladı. Bunun üzerine Davud (a.s) durumu açıkladı:

- Ey İnsanlar! Sizin bilmediklerinizi ben söyleyeyim. İşin içindeki sırları açayım. Haydi hep birlikte şehrin dışına çıkalım. Bu sırrı hep birlikte görelim. Filan ovada büyük bir ağaç vardır. Dalları çok gölgesi geniş, kökü sağlamdır.

Onun dibinde nice hikmetler vardır ki, bana âyan geliyor. O ağacın altında kan dökülmüştür. Bu zalim adam, öküzü boğazlayan kişinin babasını vaktiyle o ağacın altında katletmiştir.

Allah’’u Teâla settâr sıfatıyla, kişi bu cinayeti ‘belki tövbe eder’ diye gizlemiştir. Ama o, Allah’ın kendisine bahşettiği nimetlere nankörlük ederek, suçunu bildiği halde, katlederek servetine konduğu efendisinin ailesine yardım etseydi ve onun oğluna hayvanı bağışlasaydı cinayet yine örtülü kalacaktı.

Şimdi bu kişi, öldürdüğü efendisinin oğlunu yerden yere vuruyor, Allah’ın nebisine ise dil uzatıyor, onun verdiği hükme karşı çıkıyor!..dedi. [3]

Davud (A.S) peygamber olduğu için Allahu Teâla ona sırlarını açtı: Öküzün sahibi olan adam, köle idi. Hayvanı kesen ise kölenin öldürdüğü zatın oğlu idi. Köle, efendisini öldürdüğü gibi malını da gasp etmişti. Geride kalan oğluna da hiçbir şey vermemişti.

Eğer öküzün sahibi vaktiyle öldürdüğü zatın oğluna yardım etmiş olsaydı, Rabbim Teâla bu adamın zulmünü açığa vurmayacaktı. Ama İlâhi irade!..

Hakikat ortaya çıkınca Davud (A.S), ümmetini ağacın bulunduğu ovaya götürdü. Davud (A.S) müminlere:
- Şu öküz sahibinin ellerini sıkıca bağlayın. Benden adalet isteyene adaletin ne olduğunu göstereyim:

‘Ey Köle! Efendini bu ağacın altında öldürdün. Canımı alma, malımı al diye yalvardı ise de onu dinlemedin. Bıçağını efendinin cesedi ile birlikte gömerek, delilini ortadan kaldırmak istedin. Oysa bıçağın sapına vaktiyle, kendi adını yazdırmıştın ama unuttun. Ey insanlar! Şurayı kazın, dedi.’

Hemen birkaç kişi , Allah’ın nebisinin dediği yeri kazdı. Cesedi ve bıçağı oracıkta buldular. Böylece insanlar hakikati görmüş oldu. Davud ümmetinin, peygamberlerine olan imanı arttı, yaptıklarından pişman oldular. Aynı bıçakla öküzün sahibini boğazlayarak, kısasa kısas yaptılar. Katilin hilesi, Allah’ın bilgisinden kurtulamadı. İlâhi adalet yerini buldu.”[4]

Bu meselenin sırrı nedir? Bunu Mevlâna Hazretleri şöyle açıklıyor:

“Arzu ve isteklerine muhalefet ederek zalim nefsini öldür! Çünkü o nefis, efendisini öldürmüştür. Öküzün sahibi bizim nefsimizdir. Öldürülen efendi, kalp, ruh, vücudumuzdaki letaiflerdir. Vücudumuzda, nefsin hakimiyeti var. Onun sözü geçiyor, onun için kalp Allah ve Rasulü ile ülfet edemiyor, onun her emrine itaat edemiyor, ruh muhabbetten anlamıyor. Muhabbet denilince kadın muhabbeti anlıyor. Latife denilince gülmek aklına geliyor, vücuttaki latifeler nedir? İnsanın aklına gelmiyor!

Öküzü kesip doğrayan, senin aklın. Öküz ile anlatılmak istenen, cesettir, bedendir. Nefis, ruhu, kalbi, letaifleri kesip aldı. Akıl esir oldu. Onun için akıl devamlı ondan kurtulmaya çalışıyor. Yani akıl, Kur’an ve Sünnet’in hükmünü arıyor. Zahmetsiz gelen rızk, Kur’an-ı Kerim’in hükümleri, peygamberin sünnetleri, iman, İslam, marifettir.

Şu halde, nefsini öldür. Cesede sahip olmaya çalışma. Aklın hükümran olsun. Zahmetsiz rızk olarak iman ve muhabbetten bol bol yararlanmaya bak.

Davud (A.S) ile anlatılmak istenen zamanın mürşid-i kamilidir. O ağaç, İslam’ı anlatır, İslam’ın hakikatidir. Efendi, İslam’ın hakikati altında gizlenmiştir. Katil, efendisini öldürdüğünde el koyduğu her şey define gibidir. Şehrin avam takımı ise, nefsin aldatmacalarıdır.

Şehrin avam takımı, nefsin hileleri nasıl olur, bunu bilmez. Nefis ise, kalpte ilâhi bir ilham olmadan yok edilmez ancak bir mürşid-i kamilin terbiyesi ile yola gelir.

Her şey nefse hoş gelir. Çünkü cins cinsi çeker. Nefsin cinsi, şeytanlıktır. Davud (A.S)’ın nefsi ise, Allah’a götürüyor. Nefsi temsil eden öküz sahibi, güzel sözlerle binlerce delil getirir ama her delili batıldır.”[5]

Tasavvuf Sohbetleri, İlim ve Amel, Mehmet Ildırar, Semerkand Yayınları.

1 Tahiru’l Mevlevî, Şerh-i Mesnevî, IX, 376 (B. No: 9150)
2 Tahirul Mevlevî, Şerhi Mesnevî, X, 634 (B.No: 10108)
3 Tahirul Mevlevî, Şerhi Mesnevî, X, 638 (B.No: 10123-10131)
4 Tahirul Mevlevî, Şerhi Mesnevî, X, 645 ( B. No: 10153-10165 )
5 Tahirul Mevlevî, Şerhi Mesnevî, X, 666 ( B. No: 10231)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder