12 Haziran 2017 Pazartesi

Ölüm Acısı

Bir gün İsa [aleyhisselâm] seyahat ediyordu. Bir ırmak kenarına vardı. Bir müddet orada dinlendi. Abdest alıp birkaç rekât namaz kıldı. O ırmaktan avcuyla bir yudum su içti. Çok hoş tatlı bir su olduğunu farketti. Dört bir yanına bakındı. Irmağın kenarında içi su ile dolu bir küp gördü. O küpteki sudan da bir avuç içti. O suyun da acı olduğunu farketti.
Halbuki aynı ırmağın suyunun o küpü doldurmuş olması lazımdı. Hayrette kaldı. Ne hikmettir ki bu küpe, su, bu tatlı ırmaktan gelmesine rağmen küpün suyu niçin acıdır, ırmağın suyu niye tatlıdır?

Hayretler içersinde beklerken Cebrâil [aleyhisselâm] geldi ve dedi ki:

- Yâ Nebîyallah! Hak Teâlâ sana selâm eder ve der ki: "O küpe sorsun, suyunun acılığının neden olduğunu o küp haber versin." Isa [aleyhisselâm] küpe sordu:

- Ey küp, Allah'ın izniyle senin suyunun neden acı olduğunu bana söyle. Anında küp titreyip dile geldi:

- Yâ Nebîyallah, ben ulu bir padişah idim. 300 yıl dünyada ömür sürdüm. 300.000 atlı askerle yürürdüm. 300 büyük şehrim vardı. 300 şehirde, 300 sarayım vardı. 300 saray ve köşkte bazan gider zevk ederdim. Bu nimetler ve zevkler içersinde iken ansızın bana hastalık geldi. Azrâil'in [aleyhisselâm] mızrağının ucu bana da dokundu. Can acısı çektim. Bütün bu beylik, saltanatlar, hükümetler, çeşit çeşit yemeler, içmeler, zevkler hiçbirini gözüm görmedi. Bunların hiçbirinden bana bir fayda gelmedi. Yaşadığım günler bana bir gün gibi gelmedi. Öldükten sonra beni götürüp bir yere gömdüler. Üzerime türbe yaptılar. 300 yıl o türbede yattım. Yıllarca inleyip feryat ettim. Fakat hiç kimseden bana bir yardım ulaşmadı. 300 yıl sonra bir zelzele oldu. Türbem yıkıldı, harap oldu. O şehir 300 yıl öyle harap bir vaziyette kaldı. 300 yıl sonra o şehir imar edildi. Benim türbemin olduğu yere de bir kiremitçi gelip yerleşti. Orada kiremit pişirip satmaya başladı. O şehre bir padişah geldi. Büyük bir saray yaptırdı. Padişahın sarayının kiremit işlerini bizim kiremitçi aldı. Türbemin olduğu yerin toprağını bu iş için uygun buldu. Benim etimin kemiğimin karıştığı toprağı balçık yaptı. Kiremit olarak imal etti. O padişahın sarayını pişirdiği kiremitlerle örttü. Yıllarca o sarayın üzerinde kiremit olarak kaldım. O padişaha da bir gün zeval erişti öldü. Sarayı yıkıldı, kiremitleri kırıldı. Daha sonra o şehre bir köpçü geldi. O sarayın yerine bir küpçü dükkânı açtı. Benim etimden kemiğimden olan kiremitleri bir araya topladı, öğütüp balçığa kattı. Beni küp haline getirip sattı. Bir zaman da değişik evlerde, iş yerlerinde küp olarak kaldım. Daha sonra bir sel geldi. Beni durduğum yerden kopardı. Şu bulunduğum noktaya getirdi. Yıllardır burada dururum.

İsa [aleyhisselâm] buyurdu:
- Ey küp, ben sana hayatını sormadım. Suyunun acılığı nedendir onu soruyorum. O küp dedi:

- Yâ Nebîyallah, Azrâil'in [aleyhisselâm] mızrağının ucu bana değdiğinde ölüm acısı bütün vücuduma yayıldı, etime, kemiğime kadar işledi. O acı henüz benden gitmedi. Benim suyumu acılaştıran ölüm acısıdır.

Ey aziz, bu fâni, vefasız, cefa dolu dünyanın en büyük devleti, ikramı padişahlıksa onun da hali böyle. Ölüm acısı, dünyayı padişahların bile burnundan fitil fitil getiriyor. Onları tacından tahtından ayırıp, toprağa karıştırıyor. Toprak bile ölüm acısını gideremiyor. Gafil olma.

Müzekki'n-Nüfûs [Nefisleri Temizleyen], Eşrefoglu Rûmî [Kuddîse Sîrruh], Semerkand Yayınları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder