Kişinin ibâdet etmesine engel olan sebeplerden üçüncüsü, maruz kalınan çeşitli felâketlerdir. Felâketlerİn getirdiği sıkıntılardan kurtulup gönül huzûruna kavuşmanın tek çâresi Allah'ın kazâsına râzı olmaktır.
Allah'ın kazâsına râzı olmak iki fayda sağlar:
Birinci fayda: İbâdet etme fırsatı bulunabilir. Çünkü başına gelenlere râzı olmıyan bir kimse, hayâtı boyunca iç huzûra kavuşamaz. Dâima gamlıdır. İç âlemi devamlı bir şekilde, (niçin böyle oldu da şöyle olmadı. ) gibi istifhamlarla meşguldür. Düşünme merkezleri böylece durmadan kuruntularla oyalanan bir insan ibâdet etmeğe nasıl zaman bulabilir?
Birkaç tane düşünme merkezi olmadığına ve olan bir tanesi de başka şeylerle devamlı meşgul edildiğine göre Allah'ın zikrine ve âhiret fikrine yer kalır mı? (Erişilemiyen geçmiş muratların hasreti ve istikbal düşüncesi, içinde bulunulan ânın değerlendirilmesine engel olur.) diyen gerçekten doğru söylemiş.İkinci fayda: Allah'ın kazâsına ve takdirine râzı olan kimse onun öfkesine uğramaktan kurtulur. Rivâyete göre birisi bir gün uğradığı bâzı felâketerden dolayı hâlinden şikâyet edince Allah kendisine şöyle hitâp eder:
— Şikâyetci mi oluyorsun? İlm-i gaypde senin kaderin böyle tâyin edildi. Benim takdirime niçin râzı olmuyorsun? Senin için dünya nizamını yâhut Levh-i Mahfuzu değiştirip benim istediğim gibi değil de senin istedğin gibi mukadderat mı tâyin edeyim? Kudretim hakkı için, bir daha kalbinden böyle bir şey geçerse peygamberliği geri alır, seni cehenneme atarım.
Şimdi aklı olan düşünsün. Bir peygamberin şikâyetine cevap bu olursa ya her hangi bir kişiye nice olur?
Sonra düşünmek lâzım. Onun sadece kalbi ufak bir şikâyete meyletmiş. Bu şekilde cevap almış. Ya bu şikâyeti diliyle yapanların, herkesin duyacağı şekilde ah-vah edip imdad istiyenlerin hâli nice olur? (Ömründe bir def'a kalbinden şikâyet kokusu geçenin aldığı cevap bu olursa ya bütün hayâtı boyunca âhu-zâr edenlerin alacağı cevap nasıl olur? Dikkat edilecek bir husus daha... Peygamberin kalbinden geçen ufak şikâyet kokusu Allah'adır. Ya Allah'tan başkasına hâlinden şikâyetci olanların âkibeti ne olur? Bizi böyle terbiyesizce hareket etmekten korumasını Allah'tan niyâz ederiz.
SORU: Kazâ ve kadere râzı olmak ne demektir?
CEVAP: Âlimlerimize göre, mâruz kalman felâketlerden dolayı Allah’a kırgınlık duymamak, kazâ ve kadere râzı olmaktır. Bir kimse başına gelenlerin aksini düşünüyor ve bunun iyi mi, yoksa kötü mü olacağını bilmeden onun üzerinde duruyorsa kazâ ve kadere râzı olmuyor, demektir.
SORU: Günahlar ve yapılan kötülükler de Allah'ın
ÇEVAP: Râzı olunması gereken, Allah'ın takdiri ve hükmüdür. Takdir ve hüküm şer değildir. Şer olan, yapılan kötülüğün kendisidir. O halde şerre rızâ gösterilmiş, yâni kötülüğe râm olunmuş sayılmaz. Bu hususta âlimlerimiz şu açıklamayı yaparlar:
Allah'ın, insanlar için takdir ettiği şeyler dört kısımdır :
1— Ni'met,
2— Zamet,
3— Hayır,
4- Şer
Ni'met hususunda bu ni'meti verene, vermesine ve verdiğine râzı olrnak ve şükretmek vâcibdir. O halde Allah'ın az-çok verdiği her ni'met için kişinin bu esâsı unutmaması gerekir.
Mâruz kalınan zahmet ve meşakkatlerde de durum aynıdır. Yâni meşakkati takdir takdirine ve uğranılan zahmete râm olmak ve sabretmek vâcibdir. Hayırlı bir işte muvaffak olunduğu zaman, bu işi hükmeden Allah'a ve hükmüne râm olmak, ayrıca hayırlı iş olduğu için minnet borcunu ödemek vâcibdir.
Şer hususunda takdir edene, takdire ve sırf Allah'ın hükmü olması b akımından takdir edilene râzı olmak vâcibdir. Takdir edilen bir şey netice îtibariyle Allah'a ve onun hükmüne dayanır. Bir kimsenin sırf Allah'ın hükmüyle olduğu için takdir edilen şerre râzı olması, muhalifinin fikirlerini öğrenmeğe râzı olan fakat onları kendisine mâl etmiyen kişinin hâline benzer.
Abidler Yolu, İmam-ı Gazali
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder