9 Şubat 2021 Salı

Kuruntular

Kişinin gönül huzûruyla ibâdet etmesini önliyen sebeplerden ikincisi, çeşitli kuruntulardır. Bunlardan kurtulmanın tek çaresi, gerekli tedbiri aldıktan sonra işin gerisini Allah'a bırakrnaktır. Bu çeşit hareket etmenin iki faydası vardır .

BİRİNCİ FAYDASI: Gönül huzûra kavuşur. Çünkü hemen hemen her işin sonunun iyi mi, yoksa kötü mü olacağı bilinmez. Eğer, acaba ne olacak şeklinde kuruntular kurulursa, gönüller muzdarip olur, insan dâima korku içinde bulunur. Halbuki işin kâinatın sâhibi olan Allah'a bırakılırsa mutlaka hayırla neticeleneceği inancı dâim olur. Âfet ve felâket Gönül huzûr içinde bulunur. Gönüllerin huzûr içinde olması ise gerçekten bir ganimet, büyük bir ni'mettir. Hocam, meclislerde çok kere (işin sonunu seni yaratan Allah'a bırak. Müsterih olursun.) derdi. Bu mevzuda diğer güzel bir söz de şudur:

— Sevilenin mi, yoksa sevilmiyenin mi hayırlı olduğunu bilmiyen için en yaraşır yol; âciz kaldığı mes’eleleri, anasından babasından daha merhametli olan ve her şey'e kudreti yeten Allah'a havale etmektir.

İKİNCİ FAYDASI: işini Allah'a havale etmenin ikinci faydası, o işin istikbâlde hayırla neticelenmesidir. Çünkü her şey'in sonu müphem, ne olacağı belirsizdir. Görünüşte hayır olan nice şerler olduğu gibi, sûretâ şer olan nice hayırlar da vardır. Görünüşte olan bir çok şeyler aslında zehirdir. Buna aldananlar, çok kere farkında olmadan kendilerini felâkete sürüklerler.

Rivâyete göre bir âbid, Allah'tan şeytanı kendisine göstermesini ister. Bâzıları bu âbide nasihat ederek, Allah'tan hüsn-ü âkıbet dilemesini söylerler. Fakat o dinlemez. Bunun üzerine Allah şeytanı kendisine gösterir. Abid ona vurmak isteyince şeytan şöyle der:

-  Eğer yüz senelik ömrün olmasaydı seni hemen mahvederdim.

Abid ömrünün uzun olduğunu duyunca mağrur olur. «Nasıl olsa» der. «Ölümüme henüz çok zaman var, önce istediğimi yaparak dünyadan neş'emi alayım. Sonra tevbe ederim.» Böylece ibâdeti bırakır, Allah yolundan ayrılır. Felâkete düşer.

Bu hikâyede büyük öğüt vardır. Âkıbeti bilinmiyen bir şey'i hazır sayarak üzerinde ısrar etmek doğru değildir. Büyük felâketlere sebep olan uzun emellere asla kapılmamadır. (Uzun emelden ve tamah etmekten sakın. Zîra nice emeller vardır ki ölümün dâvetcisidir) diyen, gerçekten çok doğru söylemiş.

Ey insan, bir işin sonunun, hakkında hayırlı olup, olmıyacağını bilmiyorsun. O halde bırak her şey kudret elinde olan Allah, hakkında hayırlı olanı seçsin. Sen neticeyi gönül huzûru içinde bekle. Göreceksin, hakkında her şey'in hayırlısı takdir edilecektir. Bak Allah bir sâlih kulunun hâlini hikâye ederek ne buyurur:

Ben işimi Allah'a havale ediyorum. Çünkü O kullarını iyi görür. Nihayet, Allah onların kurdukları tuzakların fenâlıklandan bu şahsı korudu. Firavun kavmini ise kötü azap kuşatıverdi. (1)

Bu âyette ifâde edildiği gibi, işini Allah'a havale eden şahıs, rabbının yardımına mazhar olmakta ve düşmanlarının elinden kurtarılmaktadır.

SORU: İşini Allah'a havale etmek ne demektir ve nerelerde olur, açıklar mısınız?

CEVAP: Önce hangi hususlarda işin Allah'a havale edilmesi gerektiğini görelim. Kişinin yapmak istediği şeyleri üç kısımda toplayabiliriz:

1 — Şer olduğu kesinlikle bilinenler: Bunlar, işlendiği takdirde cehennem azâbı gerektiren veya küfre, mâsiyete sebep olan şeylerdir. Böyle fiillerin esâsen işlenmesi düşünülemiyeceğinden, âkıbetini Allah'a havale etmek diye bir şey mevzuubahis olamaz.

2 — Hayır olduğu kesinlikle bilinenler: Bunlar, kişiyi îmana götüren, cennete girmesini sağlıyan fiillerdir. Böyle şeylerin sonunun hayır olup, şer ihtimali bulunmadığından mutlaka işlenmesi gerekir. Bunun için Allah'a havale etmeğe lüzum yoktur.

3 — Sonunun hayır mı yoksa şer mi olduğu bilinmeyenler: Mubahlar ve nâfileler bu kısmı teşkil eder. İşte Allah'a ısmarlamak bu çeşit fiillerde olur. Böyle şeylerin mutlaka olmasını istemek doğru değildir. Ancak, (sonu hayır ise olsun) şeklinde söylemek gerekir. Böyle yleyen bir kimse işini Allah'a havale etmiş olur. Aksi şekilde hareket etmek, yâni mutlaka olmasını istemek dinimizce yasaktır, kötü şeydir. Kısaca tekrar ifâde edersek, sonunda tehlike ihtimali bulunan yâni hayırla mı, şerle mi netileneceği bilinmeyen her şeyi Allah’a havale etmelidir.

İşini Allah'a havale etmeyi bâzı âlimlerimiz şöyle açıklarlar:

— Sonunda tehlike ihtimali bulunan her şey'i, kâinâtın mutlak sâhibi olan ve kullarının menfaatini daha iyi bilen Allah'a bırakmak, işini ona havale etmek demektir.

- Kişinin, kendisine hayırlı olanı seçmesi için işini Allah'a bırakması, ona havale etmesi demektir.

- Kişinin, sonunda tehlike ihtimali bulunan bir şey'in mutlaka olması isteğini terketmesi, işini Allah'a ısmarlaması demektir.

Bence işini Allah'a ısmarlamak, (kişinin tehlike ihtimalinden enlin olamadığı şeylerde, hakkında hayırlısını yapmasını gene Allah'tan dilemek) tir.

Tama', Allah'a havale etmenin yâni ona ısmarlaman zıddıdır. Yâni bir kimse tamaediyorsa işini Allah'a havale etmiyor, ona ısmarlamıyor, demektir. Tama', iki türlüdür:

BİRİNCİSİ: Temenni mâhiyetinde olandır. Sonunda tehlike ihtimali bulunmıyan veya tehlike ihtimali olupta, Allah'tan hayırlı olanını tecelli ettirmesini istediğimiz şeyler bu çeşit tama'dandır. Bu türlü tama', kötü değil, bil'akis iyi bir şeydir. Allah buyurur:

— Kıyâmet gününde kusurlarımı yarlıgayacağını umduğum da odur. (2)

 — Her halde biz îman edenlerin ilki olduğumuz için rabbımızın bizim günahlarımızı afvedeceğini umarız.

İKİNCİSİ: Dîninizce yasak olandır. Peygamberimiz buyurur:

— Tama'dan sakının. Çünkü o, fiilî fakirliktir.

Derler ki, (tama' dînin esaslarının bozulmasına ve yıkılmasına sebep olur. Takvâ ise dini ayakta tutar.)

Dinimizce haram ve yasak olan tama' iki kısma ayrılabilir. Biri şüpheli bir şey'e meyil göstermek, diğeri de tehlike ihtimali bulunan bir şey'in mutlaka olrnasını istemektir.

İşin âkıbetini Allah'a havale etme alışkanlığını kazanabilmek için, tehlikeleri hatırlamalı ve ilerisinin kötü olabileceğini düşünmelidir. Bunun daha ileri şekli, kişinin

aczini unutmaması ve felâketlere karşı koyamıyacağıbilmesiyle olur. Bütün bunları gözönde bulunduran bir insan, (işin sonunu Allah'a ısmarlama) gibi güzel bir îtikâdı tatbika alışır.

SORU: Hangi tehlike bize işimizi Allah'a ısmarlamarnızı gerektiriyor?

CEVAP: İki tehlike bizi işimizi Allah'a ısmarlamamızı gerektirir.

Birincisi: Şüpheden doğan tehlike. Bir mes'ele hakkında (olacak mı, olmayacak mı, sonuçlanacak mı, sonuçlanmayacak mı?) diye tereddüt edilirse, (hayırlı ise olsun!) kaydını koymalıdır.

İkincisi: Bir işin sonunun hayırlı olacağından emin olunamıyorsa yâni sonunda tehlike ihtimali varsa onu Allah'a ısmarlamalıdır. İşin sonunda tehlike ihtimali bulunuşu, çeşitli şekillerde açıklanmıştır. Bâzılarına göre,

- Günah olma ihtimali bulunan her şey bir tehlikedir. O halde böyle bir işi Allaha ısmarlamalıdır.

Bu târife göre iman, doğruluk ve peygamberin yolunda olmakta tehlike ihtimali yoktur. Çünkü; îman tek kurtarıcıdır. Doğru olan bir kimse ise günah işlemez. Şu halde; İman, doğruluk ve peygamberin yolunda olman hayırlı bir şey olduğuna hükmedilir ve niyyet kesinleştirilir. Diğer bâzılana göre:

Bir şey yapılmakta iken beklenmedik bir hâdise olur da birinciyi bırakıp, ikinciyi yapmak gerekirse tehlike ihtimali var demektir. Böyle bir durum farzlarda, sünnetlerde ve mubahlarda düşünülebilir. Meselâ namaz vakti geçmek üzere iken birisi namaza dursa tam o anda diğer biri yanmak veya boğulmak tehlikesine düşse de o kimse kurtarabilecek durumda olsa, hemen namazı bırakıp onun yardımına koşması gerekir. O halde mubahları, nâfileleri ve farzların bir çoğunu yaparken niyyet kesinleştirilemez.

SORU: Allah'ın kullarına farz kıldığı ve aksi şekilde hareket edildiğinde cezâ verileceğini söylediği bir şey'in işlenmesinde niçin kesin niyyet edilmez? Yapılmasına devam edildiği takdirde niçin faydasız sayılır?

CEVAP: Bu sorunun cevabı şöyle olabilir:

— Allah, kulu için faydalı olmıyan şey'i ona emretmez. Yukarıdaki misâlde, vakit geçmek üzere iken namaz kılan kimse gerçekten o namazı edâ etmekle mükelleftir. Fakat daha mühim bir şey ortaya çıkmamak şartıyle. Eğer namazda iken birisinin boğulma veya yanma tehlikesi ortaya çıkarsa onu kurtarmağa koşması gerekir. O anda bunların her ikisi de farzdır ve yapması lâzımdır. Fakat sonradan ortaya çıkan ikinci farz daha mühimdir ve buna koşmakta mâzürdür. Hattâ böyle hareket etmekle yâni daha mühim olan ikinci farzı işlemeğe koşmakla fazla sevap kazar. Allah'ın farz kıldığı her ibâdet mutlaka kulun yararınadır.

SORU: Dünya hayâtı bir nevi' mihnet - meşakkat ve imtihan demektir. Buna göre, işini Allah'a ısmarlayan bir kimse o işin sonunun mutlaka kendisi için faydaolacağından emin olabilir mi?

CEVAP: Âlimlerimizden Ebû Ömer'e göre Allah'a teslim olan kişinin işi umûmiyetle iyi bir şekilde sonuçlanır. Nâdir olarak kötü tecelli edebilir. Bâzan isyan sebebiyle kul zarara uğratılır. Allah'a teslimiyyetten uzaklaşır. Allah'a teslimiyyetten uzaklaşmak kul için iyi değildir.

Bâzılana göre, Allah'a teslimiyyeti tam olan kişinin işi mutlaka iyi bir şekilde sonuçlanır. Böyle olması daha doğrudur. Çünkü eğer böyle olmasaydı Allah'a teslimiyyet yoluna gidilmezdi.

SORU: Allah'a teslimiyyet gösteren yâni işini O'na ısmaryan bir kimsenin işini en iyi şekilde sonuçlandırmak Allah üzerine vâcib midir?

CEVAP: Hayır, bir şey'in Allah üzerine vâcib olması muhaldir. Kulları hakkında hiç bir şey ona vâcib olamaz. Fakat bâzan bir hikmete binâen kulları için daha yararlı olatakdir eder. Meselâ peygamberimiz ve sahâbesi için bâzı seferlerde bütün gece boyunca güneş doğuncaya kadar uyumalarıemretmişti. Buna uyan peygamber ve sahâbesi, — ibâdet uykudan daha faziletli olduğu halde — bâzı namazları zamanında kılamamışlardı.

 Bâzan kuluna zenginlik ve bolluk verir. Halbuki zenginliğin gereğini yapamama ihtimali yüzünden görünüşte fakirlik daha iyidir.

Bâzı kullarına âile - evlât verir. Halbuki Allah'a ibâdet edebilmek için evlenmemiş kalmak görünüşte daha iyidir. Allah kulların hâlini iyi bilir. Bizim için hayırlı olacağı sanılan bir çok şeyler aslında hayırsızdır, zararlıdır. Fakat biz onun farkına varmaz, yakınır dururuz. Bu, canı şeker çeken bir hasta ile, tedavisinin arpa bulamacı ile olacağıbilen hâzık doktorunun hâline benzer. Allah, kulları felâketten kurtarmayı hedef tutar


(1) Mü'min Süresi, âyet: 44-45

(2) Şuarâ Süresi, âyet: 82


Abidler Yolu, İmam-ı Gazali 





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder