Uzun emel insanın hayır işlemesine engel olur. Üstelik kötülüğe ve şerre sevkeder. O insanlığı türlü felâketlere sürükleyen onulmaz bir hastalıktır. Uzun emel başlıca dört büyük tehlikeyi doğuru. Birinci tehlike : İbadet hususunda tenbelliğe ve ibadeti terketmeye sebep olur. Uzun emel eden kimse (Sonra yaparım. Daha önümde aylar, yıllar var. İbâdet geçmiş sayılmaz.) der.
Dâvût Tâî derki :
— Allah'ın azâbından korkanlar için uzak şeyler yakındır. Uzun emellerin amelleri kötüdür.
Yahya İbni Meâz da :
— Uzun emel, her hayırlı işe; hırs, doğrulukla muameleye mâni olur. Sabır zafere götürür. Nefs, şerre dâvet eder! der.
İKİNCİ TEHLİKE : Tevbenin terkine ve tehirine sebep olur. Uzun emellere dalan kimse, (ilerde tevbe ederim, zaman çok, henüz gencim, istediğim zaman tevbe yapabilirim.) der. Fakat çok kerre böyle kişileri ecel ânîden yakalayıverir. Kendilerine çeki - düzen vermeğe vakit bulamazlar.
ÜÇÜNCÜ TEHLİKE : Uzun emel, âhiret hayatını unutturur. Kişinin hırsla dünyaya bağlanmasma sebep olur. Uzun emellere kapılan kimse şöyle düşünür:
— İhtiyarladığımda çalışamaz, yoksul duruma düşebilirim. Onun için şimdiden bol dünyalık hazırlamalıyım. Ne olur, ne olmaz.
Bu ve benzeri düşünceler, kişinin haddinden fazla dünyaya sarılmasına sebep olur. Önünde bir birini takiben gelecek günler için düşüncelere dalar.
(Ne yiyip, ne içeceğim, ne giyeceğim. İşte kış geldi. Sonra yaz gelecek. Giyecek şey'im yok, belki de ömrüm çok uzun olacak. Yaşlılık ânında ihtiyaçlar daha da artar. Kimseye muhtaç olmamak için çok şey hazırlamalıyım.) Şeklindeki kuruntulardan kendini kurtaramaz. O artık ölümü unutmuş, bütün gücüyle mal - mülk hazırlamakla meşguldür. Son derece cimridir de... Malının zekâtını vermez, kimseye en ufak bir yardımda bulunmaz. Kalbi devamlı dünya ile meşguldür. Daha fazla mal sahibi olamamanın üzüntüsü içindedir. Böylece faydasız şeylerle ömrünü tüketir, gider. Ebû Zer der :
— Yetişmediğim günlerin elemi beni mahvetti.
Sorarlar :
— Nasıl olur?
Cevap verir :
— Emellerim, ecelimin ötesindeki günlere de atladı.
DÖRDÜNCÜ TEHLİKE: Uzun emel kalbi karartır. Ahireti unutturur. Uzun emeller peşinde koşan kimse ölümü ve kabri hiç hatırına getirmez. Hz. Ali der ki :
— Korktuklarımın en korkulusu iki şeydir. Uzun emel ve hevâ-yi nefse uymak. Uzun emel, âhireti unutturur. Hevâ-yi nefse uymak, insanı doğru yoldan saptırır.
Uzun emeller peşinde koşan bir kimse için en büyük düşünce dünyevî mes'eleler, mal - mülk, halk ile sohbet v.s. gibi şeylerdir. Bu çeşit meşgaleler ise kalbin kararmasına, katılaşmasına sebep olur. Kalbin temizliği, onda insani huyların teşekkülü, ölümü, kabir ve âhiret hayatını, sevabı ve azâbı hatırlamakla mümkündür. Bir kimse bunlardan eser olmazsa onun kalbi nasıl pâk olabilir, insanî duygular nasıl teşekkül edebilir? Allah Buyurur:
— İman edenlerin, Allah'ı ve ondan ineni zikir için, kalblerinin saygı ile yumuşaması zamanı hâlâ gelmedi mi? Onlar daha önce kendilerine kitap verilip de üzerlerinden uzun zaman geçmiş, kalbleri kararmış bulunanlar gibi olmasınlar. (1)
Bir kimse ne derece çok emellere dalarsa Allah'a itaatı o derece azalır. Günahları çoğalır, hırsı artar, kalbi kararır, gaflete dalar, tevbe etmez, âkibetini düşünmez. Allah korusun, âhıretini mahveder. Ebedî hayat olan âhireti mahvetmekten daha kötü bir şey olabilir mi? Hangi felâket bundan daha büyüktür? İşte bu en büyük felâketin sebebi UZUN EMEL'dir.
Ölümü, âniden ölenlerin hâlini ve kendisinin de böyle olabileceğini düşünen kimse, uzun emelin getireceği felâketlerden kurtulur. Nitekim Avf ibni Abdullah der:
— Nice kişiler vardır ki bir zamana yetişmek isterler, yetişemezler. Nice kişiler vardır ki yarını sabırsızlıkla beklerler, kavuşamazlar. Ecelin hızla gelmekte olduğunu bilenler ise uzun emele lânet ederler.
Dünya hayâtını tasvir eden bâzı güzel sözler:
Hz. İsa (a.s):
— Dünya üç günden ibarettir.
— DÜN: Geçmiştir, elinde ondan bir şey yoktur.
YARIN: Gelecektir, fakat yetişip yetişemiyeceğini bilmiyorsun.
BUGÜN: İçinde bulunduğun an. Bunu ganimet bil, değerIendir.
Ebû Zer:
— Dünya hayatı üç saatten ibarettir.
İçinde bulunduğun saat, bir önce geçen saat ve gelecek saat.
Geçen zaman geçmiştir, bir daha geri gelmez.
Geleceğe yetişip yetişmiyeceğili bel!i değil. Ölümün her an muhtemel olduğuna göre gerçekte bir saatlik hayâta mâliksin.
Bir âlim:
— Dünya hayâtı üç nefesten ibarettir. Birinci nefes alınmış, onda yapılan yapılmıştır. İkinci sarfedilmektedir. Üçüncü nefese yetişilip yetişilemeyeceği bilinmemektedir. Çünkü nice kişiler almakta olduğu bir nefesten ikinci bir nefese erişememekte, âniden ölmektedir.
Buna göre insanın garantili hayâtı gerçekte bir günden, bir saatten ibaret değil bir nefesten ibarettir. O halde ölüm gelmeden önce bu bir nefeste Allah'a karşı vazifeler yapılmalı, tevbe edilmelidir. Belki ikinci bir nefesi almadan ölüm geliverir. Rızık hususunda da aynı düşüncelerle hareket edilmelidir. İkinci bir güne, ikinci bir saate, ikinci bir nefese yetişileceği garantili olmadığına göre hırsla dünyaya sarılmak yersizdir. Nitekim Allah Resûlü buyurur:
— Ben yere bir adım basmadım ki ölmeden evvel kaldıracağımı, ağzıma bir lokma atmadım ki ölüm önce yutacağımı sanayım. Varlığım kudret elinde olan Allah'a yeminle söylerim ki kıyâmet hususunda size söylenenler mutlaka vukû bulacaktır.
Ey insan, işte bütün bunları düşündüğün ve üzerinde durduğun an, uzun emellerin kısalır. Nefsin yavaş yavaş Allah yoluna girer, tevbe eder. Böylece geçmiş günahların afva uğrar. Dünya hayatında Allah'ın rızâsına uygun olmayan şeylerden kendini çekersin. Sonunda kıyâmet günü vereceğin hesap ta kolaylaşmış olur. Her an kıyâmeti ve onun dehşetini düşünürsün. Bu yüzden kalbinden kasvet gider, yerine yumuşaklık gelir, şuur sahibi olursun. İbadetlerin Allah'a lâyık bir şekilde olur. Âkıbetinden emin olabilirsin. Bu güzel sonuçlar Allah'ın inâyetiyle uzun emellerden kurtulduğun zaman sağlanabilir.
Büyüklerden birisini öldükten sonra, rü'yada görmüşler:
— Sizce en hayalı amel nedir? diye sormuşlar.
(Kadere râzı olmak ve uzun emelleri terketmektir.) cevabını vermiş.
Ey kardeşim, kendini şöyle bir araştır. Uzun emel bulunup bulunmadığına bak. Nefsin ve kalbin ıslahında bu mesele çok mühimdir. Muvaffakıyet Allah'tandır.
(1) Hadid Süresi, âyet: 16
Abidler Yolu, İmam-ı Gazali
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder