Allah Teâlâ, kullarının kendisine karşı takvâ sahibi ve itaat üzere olmasını sever. Ancak kendisine isyan etmelerini çirkin bulur.
İşte bu yüzden Cenâb-ı Hak (c.c), bir kulun tövbe etmesine, üzerinde yiyecek ve içeceği bulunan bineğini ıssız bir arazide kaybeden, onu arayan, nihayet umutsuzluğa kapıldığı ve hayattan ümidini keserek ölümü beklemekten başka çaresinin kalmadığı anda yorgunluktan olduğu yerde uyuyakalan, uyandığı anda bineğini başı ucunda gören kişiden daha çok sevinir.
Bu, İnsanların tasavvur edemeyecekleri bir sevinçtir. Cenâb-ı Hakk'ın duyduğu bu sevinç, kulların taat ve tövbelerinden müstağni olmasına rağmendir. İşlenen taat ve tövbenin faydası da sonuçta Allah'a değil kullara döner. İşte bütün bunlar Allah Teâlâ'nın kullarına olan cömertlik ve ihsanın kemalinden, kulların menfaatine olan muhabbetinden ve onları zararlı şeylerden uzak tutma arzusundan kaynaklanmaktadır. O, kullarının kendisini tanımasını, kendisini sevmesini, kendisinden korkmasını, kendisine karşı takvâlı olmasını, kendisine itaat etmesini ve ibadetlerle kendisine yaklaşmasını ister ve bunlardan hoşnut olur. Yine, kulların günahlarını bağışlayan O'ndan başka birinin bulunmadığını ve kulların günahlarını bağışlamaya sadece O'nun kadir olduğunu bilmelerinden de hoşnutluk duyar.
(İbn Receb el-Hanbelî, Hadislerle İlim ve Hikmet, sf.175)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder